Köşe Yazıları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Köşe Yazıları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Ağustos 2024

A. Kardaşhanova - ABD, Ermenistan'ın Azerbaycan'a Yönelik Askeri Provokasyonlarında Yol Göstericilik Yapıyor


Milli Meclis üyesi Elşad Mirbeşiroğlu "ABD'nin önderliğindeki Ermenistan'ın, Batı'nın Güney Kafkasya'ya yönelik çok tehlikeli jeopolitik emellerinin gerçekleştirilmesinde rehber haline geldiği giderek daha açık hale geliyor. ABD'nin Irak'tan sonra en büyük büyükelçiliği Ermenistan'dadır. Büyükelçilik, Yaklaşık 2 bin 500 kişilik kadrosu bulunan, Ermenistan topraklarından tüm bölgeyi kapsayan tehlikeli bir bölge olan stratejiyi uygulamakla meşgul" dedi.

05 Ağustos 2024

Necati Öçalan - Evimi İstiyorum

  Bir zamanlar bir evim vardı...

  Temelinden çatısına kadar benim ve arkadaşlarımın paraları ile yapılmıştı...

Necmeddin Hacıeminoğlu - Din Bilmecesi

 

Son birkaç yıldan beri gazete ve dergilerde, sık sık, dinî konularla ilgi­li yazılara rastlıyoruz. Ancak, bazen küçük bir fıkra, bazan uzunca bir ma­kale ile dinin çeşitli meselelerine te­mas etmekten pek hoşlanan bir çok ya­zarlar, yazık ki, bu hayâtî konuyu önem derecesi ile mütenâsip bir şekil­de ele almamaktadırlar.

19 Temmuz 2024

Microsoft Çökertmesi



Dünya genelinde internet sistemlerinde önemli bir arıza yaşanıyor. 

ABD merkezli teknoloji şirketi Microsoft’un sisteminde yaşanan arıza pek çok sektörü etkiledi. Türk Hava Yolları, bankalar, hastaneler gibi çok sayıda şirketin internet üzerinden sunduğu hizmetlerde kesinti yaşanıyor.

Microsoft 365'ten yapılan açıklamada, "Sorunun altında yatan neden düzeltildi ve birkaç Microsoft 365 uygulaması ve hizmeti tam işlevselliğe geri yüklendi. Kalan etki bazı uygulama ve hizmetlerde sürüyor" denildi.

Microsoft gibi ABD menşeli ve kaynak kodları firma dışında bilinmeyen sistemlerde böyle bir aksaklığın daha kod yazma (programlama) aşamasında kötü niyetli bir programcı veya kaos denemesi yapan firma tarafından programlanmış olabileceği akla geliyor.

THY, Türk Telekom, DHMİ ve bankaların kaynak kodlarının kendilerinde olduğu güçlü ve istikrarlı UNIX tabanlı işletim sistemlerine ve arabirim yazılımlarına sahip olmalarının önemi bir kez daha ortaya çıkıyor.

Türkiye'de bilgisayar eğitimi alanında ilk adımlar Anavatan Partisi hükumetleri döneminde atıldı. O dönemde MS-DOS ve Novell Netware tercih edildi. Çok fazla seçenek de yoktu. SCO gibi büyük firmaların bankalar ve küresel şirketler için ürettiği Unix sistemler pahalıydı ve kişisel bilgisayarlara uygun değildi. Linus Torwald'ın öncülüğünde Unix tabanlı, kişisel bilgisayarlara uygun, açık kaynak kodlu Linux ve benzeri işletim sistemleri yaygınlaşırken Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı hatalı bir adım attı. Adalet ve Kalkınma Partisi hükumetleri bedava dağıtılan açık kaynak kodlu sistemler yerine Microsoft'un işletim sistemleri ve ofis programlarına, Adobe'nin web yazılımlarına milyon dolarlar ödediler. Bugün yaşanan sıkıntının temelinde bu tarihi hata vardır.

Yaşanan kaos siber saldırı ise bunu Hindistan, Rusya, Ukrayna, Çin, Tayvan, Güney Kore, Kuzey Kore gibi ülkelerden bilişim korsanları gerçekleştirmiş olabilir.

Tahminimize göre bu yaşananlar siber saldırı değil "kaos provası"dır. Programın sahibi güncelleme esnasında bir gün dünyada hayatı sabote etmek için ne yapabileceğini görmek istemiş; gücünü sınamış olabilir. O güç ABD'nin hesap makinesi ve sipariş yazılım üreten fakir bir firmasıyken dünya devi haline getirilen firmalarından biri olabilir.



18 Temmuz 2024

Osmanlı Devleti ve Köpek Katliamı

 


19. yüzyılın başlarında, padişah II. Mahmud zamanında ülkemizde ilk köpek kıyımı yaşandı. Padişah, İstanbul'da ne kadar köpek varsa yakalanıp adaya gönderilmesini emretti. Birkaç gün içinde şehirde belki de tek bir hayvan kalmadı ama İstanbullulardan hiç beklenmeyen tepkiler yükseldi: Halk ‘‘Hayvanlara eziyet etmek uğursuzluk getirir, başımıza iş açılır, köpekleri orada bırakmayalım’’ diye homurdanmaya başlayınca Hayırsızada'daki sağ kalan köpekler yeniden teknelere konup İstanbul sokaklarına salındı. Ama uğursuzluk gelecekmiş, geldi: Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa'nın emrindeki vilayet ordusu Kahire'den kalktı, devletinin ordusunu yenerek Kütahya'ya kadar girdi... Hatta İzmir'i ve Bursa'yı da bir müddet kontrol ettiler. Osmanlı devleti kendi vilayetine karşı İngiltere ve Rusya'nın yardımına muhtaç oldu.

Aradan çok zaman geçmeden sürgün için ikinci emir Sultan Abdülaziz’den gelir. Köpekler tekrar toplanıp Hayırsız Ada’ya bırakılır. Kısa süre sonra 1865 sonbaharında İstanbul’da meşhur Hocapaşa yangını başlar ve İstanbul'da bir çok yer yanıp kül olur.

3 Haziran 1910’da ise dönemi belediye başkanı Suphi Beysoyundu’nun talimatıyla 80 binden fazla köpek toplanır ve Sivriada’ya götürülür. Ada kayalık bir yerdir, ağaç bile yoktur. Aç kalan seksenbin köpeğin feryadı  geceleri İstanbul'dan bile işitilir hale gelmiştir. Birkaç gün sonra sesler kesilir. Aç kalan ve yaşayabilmek için birbirlerini yiyen köpeklerden hiç biri hayatta değildir. Fransız gazeteci Robert Gillon o adanın önünden geçerken yaşanan trajediyi şöyle anlatır: “…Az sonra rüzgârla birlikte burnumuza dayanılması imkânsız pis bir koku geldi. Daha doğrusu kendimizi bu kokunun içinde bulduk. Topluca ölen köpeklerin kokuşmaya başlayan cesetlerinin kokusuydu bu. Dediklerine göre adada bekçiler vardı ve bu köpeklerle bir arada yaşıyorlardı. Adamlar ölen köpekleri kireç kuyularına atıyorlardı ama yine de bu pis kokuya engel olunamıyordu…”

İstanbul yakınlarında, Mürefte'de 1912 yılında büyük bir deprem olur. Mürefte depremi, 9 Ağustos 1912'de Tekirdağ ilinin Şarköy ilçesinin Mürefte beldesinde 7,3  büyüklüğünde gece saat üç sıralarında meydana gelir. Depremde 216 kişi ölmüş, 466 kişi yaralanmış ve 450 bina hasar görmüştür.  Balkan savaşına hazırlanan askerî birliklerin kışlaları, ikmal depoları ve köprüler büyük zarar görmüştür. Yıkım ve kayıplar yüzünden Ekim ayında savaşa giden askerler uzun bir süre yiyeceksiz kalmıştır. Halk, İstanbul depreminin sebebini köpek katliamına bağlar.

Bakalım 2024 köpek katliamı neler getirecek?

20 Haziran 2024

İsmail Uçakçı - Bölücüler Bizim Kürtleri de Sarmallarına Almışlar


(Ekrad-ı Lek, Lek-vanik, Çorum kürdü, Kozan Kürtleri, Oğuz Evlatlarını)

Çorum/ Budak-özü (Sungurlu), Alaca, Bayat, İskilip, Uğurludağ yöresi, Adana/Kozan, Kadirli yöresi, Kayseri/Develi, Zamantı, Yahyalı, Sarız, Tomarza yöresi, Çankırı/Şabanözü yöresi, Sivas/Yeniil, Şarkışla, Ziniski, Gürün yöresi, Bozok/Yozgat Kara Hisar-ı Behramşah, Sorgun yöresi, Kahramanmaraş/ Aladinek, Elbistan, Nurhak yöresi, Aksaray/Eskiil, Eyubili yöresi, Hısn-ı Mansur/ Besni yöresi, Niğde/Üçhisar yöresi, Malatya/Hekimhan yöresi, Nevşehir/Ürgüb yöresi, Kırşehir/Keskin, Kaman, Konur yöresi, Tarsus/Ulaş, Konya ve Karaman yöresinde kurulmuş yüzü aşkın köyde yurt tutmuş;

 “Ekrad-ı Lek, Lek-vanik, Çorum kürdü, Kozan kürdü, Aliçul,  Seyyidvend, Karmış, Benihuneyn, Hamidli, Cemeli (Çimeli), Akbaş, Hacılar, Karacalar, Kızılkoyunlu, Kırıntılı, Dayılı,  Kıran, Halife Kethüda, Hızır Kethüda adıyla anılan Oğuz Türkmen Aşireti üyelerini.

Yaptıkları, Kürt bölge ve aşiretlerini gösteren haritalarını yalan yanlış bilgilerle Internet sitelerinde yer vermişler, böylelikle Orta Anadolu’nun en kalabalık aşiretlerinden olan ve Kanuni dönemine ait 200 Numaralı Tahrir Defterinde Bozulus Türkmenlerinden olduğu, 1610 yılına ait Mühimme Defterinde yine Türkmen taifesine bağlı oldukları belirtilen Türkçeden başka hiçbir ağız bilmeyen Lekleri kendilerinden saymışlar ve bölücülük emellerinde ustaca kullanmayı amaç edinmişlerdir.

18. Yüzyıl Zorunlu Rakka İskanı ile Suriye topraklarına sürgün edildiği anlaşılan aşiret üyelerinin bir kısmı Behil Nehri bölgesine, bir kısmı da burada yer kalmadığı için 624 çift ve buna bağlı 466 neferle Çitili Nahiyesine yerleştirildiği, ancak pek çok Türkmen Aşireti örneğinde olduğu gibi Leklerin de bu sürgün yerinden firar ederek Anadolu içlerine geri geldiği ve devlet tarafından bu günkü yurtlarına iskan edildikleri bilinen Oğuz Türkmen Aşiretini de sarmalına almışlar.

Oğuz Boyları Aşiret, Oymak, Cemaatler adlı kitabımızın Şecere baskısında ayrıntılı olarak değindiğimiz aşiretin Çorum ve Adana yöresini örneklemek gerekirse:

Adana/Kozan ve Osmaniye/Kadirli yöresinde Lek’ler, diğer bir ismiyle Kozan Kürtleri adı almış aşiret üyelerinin tarihte Ceyhan Nehri’nin sağ tarafı Kozan-İmamoğlu arasında kışladıkları ve Kozanoğullarının süvari askerlerini oluşturdukları belirtilir. Aşiret üyelerinin Kozan Kazası idari sahasında kurulmuş Aslanlı köyü, Havyalı köyü, Hacılar köyü, Üçdut köyü ve Hamam köyünde yurt tuttukları, bu köyler ve obalar yörede Kürt adıyla adlandırdıkları, köylülerinde biz Horasan Kürdüyüz diyerek bunu kabul ettikleri anlaşılmaktadır.

Genel Türkçe ve bölgesel ağızlarını çok iyi kullanan aşiret mensuplarından, Kozan İlçesi Aslanlı köyünden Aşık Omar (Ömer) 'ın Avşar, Mürseloğlu, Bektaşoğlu, Güveloğlu, Küçükalioğlu  gibi aşiretleri ve beylerini Türk boyları, aşiretleri akraba göstermesi ve kendinin de Avşar Boyundan olduğunu vurgulaması Lek’vanik dolayı ile Kozan Kürdü Aşiretinin mensubiyeti konusunda kaynak bilgi oluşturmaktadır.

Delme dakma değel, evvelden ağa
Bal sumak çektirir solundan sağa
Umucuya verir atınan deve
Bektaşoğlu Kürt yeğeni değel mi.
*  *  *
Ah ediyor garaları görenler
Tütünün sündüğü yere dokuz atı salanlar
 Üç tuğlu vezirden Duzzak lananlar
 Mursaloğlu Kürt yeğeni değel mi.
*  *  *
Avşar gelip gerisine dönünce
Ördekli'de belli yurdu konunca
Hah demeden bin atlısı binince
Avşar Beğ Kürt yeğeni değil mi.

Çorum Kürtleri: Aliçul,  Seyyidvend, Karmış, Benihuneyn adıyla obalara ayrıldığı anlaşılan aşiret üyelerinin yukarıda isimleri yer alan Çorum ve ilçelerine bağlı yaklaşık 50 köyde yurt tuttukları Osmanlı kaynakları ve alan araştırmalarından anlaşılır.

Budak-özü Kazası Sungurlu Kasabası şehir merkezinde 15 nüfusla, İncesu köyünde 15 nüfusla, Yukarıbeşpınar köyünde 52 nüfusla, Çulhalı köyünde 32 nüfusla, İmirli (Emirli) köyünde 43 nüfusla, Şingiller köyünde 20 nüfusla, Arifegazili köyünde 9 nüfusla, Karaçay köyünde 71 nüfusla, Tirkeş köyünde 22 nüfusla,  Karaoğlu köyünde 24 nüfusla, Tuğlu köyünde 19 nüfusla, Kötübolatlı (Küçükpolatlı) köyünde 61 nüfusla yaşadıkları 1831 yılı Osmanlı kaynaklarından anlaşılır.

İskilip Kazası, günümüzde eski adı Kızılviran olan Uğurludağ İlçe merkezinde 160 nüfus, Aşılıarmut köyünde 111 nüfus, Yamadı köyünde 19 nüfus, Dut köyünde 18 nüfus, İskilip Kazası Yalakçay köyünde 38 nüfus, Çorum İli Karadonaayşe köyünde 66 nüfus, Cerit köyünde 26 nüfus, Salur köyünde 86 nüfus, Karabodun köyünde 66 nüfus, Osmancık Kazası Ağıroğlan köyünde 23 nüfus, Hıdırlık mahallesinde 5 nüfus ve Gemici mahallesinde 21 nüfusla yaşadığı 1840’lı yıllara ait kaynaklarda yer alır.

İskilip Kazası  (Uğurludağ İlçesi) idari sahasında kurulmuş Cender karyesinde 57 nüfusla, Yamadıkebir karyesinde 15 nüfusla, Karaveli karyesinde 76 nüfusla, Üçoluk karyesinde 16 nüfusla, Köpeç karyesinde 30 nüfusla, Belkavakçiftliği karyesinde 41 nüfusla, İskilip Kazası Karaburun karyesinde 84 nüfusla, Yalakçayı karyesinde 50 nüfusla, Sungurlu Kazası Kızılcakışla karyesinde 60 nüfusla, Kötü karyesinde 22 nüfusla, Çorum yöresinde kurulmuş Çeltik karyesinde ? nüfusla, Hüseyin-Abâd (Alaca) Kazası Suludere karyesinde 29 nüfusla, Osmancık Kazası Ağıroğlançiftliği karyesinde 30 nüfusla yaşadığı 1840’lı yıllara ait kaynaklarda yer alır.

Çorum İli Tozluburun köyünde 7 nüfusla, Sukoyulan köyünde 161 nüfusla, İskilip Kazası (Uğurludağ İlçesi) Ambarcı köyünde 144 nüfusla, Yarımca köyünde 33 nüfusla, Bayat İlçesi Hacıbayram köyünde 14 nüfusla, İskilip İlçesi Süheylan köyünde 59 nüfusla, Çeltek (Eskiçeltek) köyünde 11 nüfusla  ve  Yerli köyünde 73  nüfusla yaşadığı, ayrıca adı geçen ilçeye bağlı  Kızağlı, Kumçeltek, Boztepe, Yeniyapan, Pirli köylerinde de yaşadıkları 1840’lı yıllara ait Osmanlı kaynaklarında belirtilmektedir.

Bayat İlçesi eski adı Evci olan Cevizli köyü, Sungurlu İlçesi idari sahasında kurulmuş Espkıran (Beylice), Demirşeyh,  Eskikışla köylerinde uzantıları bulunduğu anlaşılan aşiret üyelerinin Alaca İlçesi Kargın köyü,  İskilip İlçesi idari sahasında kurulmuş Çukur köyü, Çorum merkez ilçe idari sahasında kurulmuş Tarhan, Delibekiroğlu, Kınık, Kalehisar, Pembecik köylerinde bazı oymaklar ve Deniz köyünde yaşayan Çorum kürdü sülale adı almış oymakların bu aşirete bağlı oldukları anlaşılır.

Aşiretin Çorum/Sungurlu İlçesi eski adı Eymir-Emirli olan İmirli köyü uzantısı şair Kulhızır ‘Nuh Ali Berk’ yazdığı Türk Olmak adlı şiirinde bu bölücü zihniyete cevabını vermiş;

Aslım Oğuz Ata özümüz Türk’dür
Oğul uşak gelin kızımız Türk dür
Kaderde tarih de yazımız Türk dür
Türk olmak şereftir onurdur bana.
*  *  *                                                                                 
Ana Türk Baba Türk birde Atatürk
Deva oldu deva derde Atatürk
Önder komutan bu Yurda Atatürk
Kürt olmak şereftir onurdur bana.
*  *  *
Avşar Türkmeniyiz İmirli köyüm.
Beylik bize miras bende bir beyim
Çorum İlimizdir Tahmazlar soyum
Fert olmak şereftir onurdur bana.

Diyerek aşireti, mensubiyeti ve Türk-Kürt konusunu dizelerinde yer vermiştir.
Güney ve Doğu Anadolu’da Yurt tutmuş “Kürt Beğdilisi, Kürtler Kayı, Kürt Döğer, Kürt Bayadı, Kürt Bayındır, Kürt Avşarı, Ekrad-ı Salur, Ekrad-ı Eymür, Ekrad-ı Karakeçili, Ekrad-ı Badılı, Ekrad-ı Bali (Şeyh Baliyanlı), Ekrad-ı Şadili (Koçgiri),  Ekrad-ı Sinemli, Ekrad-ı Terkiyanlı (Türkanlı), Ekrad-ı Geyikli, Ekrad-ı Mamuklu, Ekrad-ı Kavili, Ekrad-ı Rişvan, Ekrad-ı Karacakürt,  Ekrad-ı Laçin, Şambayatı, Esen, Abdallı, Atmalı, Sinemli, Kılıçlı, Çakırlı, Alpagut, Alan, Balaban Ekrad-ı, Savlu, Köçekli-Küçüklü, Ekecik, Keşanlı, Şerefettinli, Saru Saltuk,  Ekrad-ı Şeyh Hasanlar, Okçu-Okciyanlı, İzzettinli, Karaca, Kuşçu, Topuz, Dokuz, Kozan Kürdü, Ekrad-ı Lek, Çorum kürdü,  Milli (Melikanli,-Melekenli), Kaçar, Ağcakoyunlu, Cerit, Tat-Tatlı, Kurman, Tülek, Karagül, Kürt Mihmatlı, Bahtiyar, Uluyörük, Barak, Berendi, Akkoyunlu, Karakoyunlu, Harzemli, Komanlı, Botan, Hormekli (Harzem), Seyyidvend, Geyikli, Mukaddem, Davudoğlu, Tomluca, Şavlu, Seçen (Saçan), Karaca Kürt,  Ağviranlı, Kamer Uşağı, Alatürk, Mamager, Baba Mansur (Mansuri) Maksutlu, Yağmurlu, Karabaş, Çadırlı, Hacılı, Modanlı, Kalfan, Okçiyanlı, Sindaka, Sarısindili, Sinkan, Ertuşi (Ertaş), Adıyaman, Jirki, Şefaatli, Havidi, Revandi, Canbeğ (Canbek-Cihanbeğ), Ulus, Becaganlı, Zirkanlı (Zeyveli), Hemvent) Yarçekanlı, Herdili (Herdi), Japovalı, Cerrah, Direghanlı (Dirijanl)ı, Koyunlu” gibi adlarla anılmış bölge ağızlarından Kurmançi ve yahut Zaza ağızlarıyla konuşup Kürt adıyla adlandırılmış Oğuz Türk Aşiretlerinden sonra bizim Orta Anadolu kökenli Kürt adı almış Oğuz Aşiretini sarmalına almışlar.

Yalan yanlış bilgilerle tarihten bi haber aşiret üyelerinin kafalarını karıştırmayı ve bölücü emellerinde kullanmayı amaç edinmişler.

Ayrıntılı ve kaynak bilgi, Bilge Oğuz  Yayınları arasında yayın hayatına geçirdiğimiz Oğuz Boyları; Aşiret, Oymak, Cemaatler, adlı eserimizin şeçere  baskısında verilmiştir. Bakınız.

Araştırmacı Yazar
İsmail UÇAKCI

Kaynak: https://www.tarihistan.org/ismail-ucakci-boluculer-bizim-kurtleri-de-sarmalina-almislar/20893/

07 Mayıs 2024

A. Yağmur Tunalı - Suça Ortaklık Ediyoruz

Yağmur Tunalı

Yaşanan krizler bile bize yaşadığımız türlü türlü sefaleti düşünme ve anlama imkânı vermiyorsa burnumuz daha çok sürtülecek demektir. Tanrı hak edene hak ettiğini verir. “İnsan için yalnızca çalıştığı vardır”. Kanun budur, değişmez. 
Türkiye, başına gelenlerin ne olduğunu henüz görebilmiş değil. Ne oldu da her şey altüst oldu? Yıllar içinde adım adım neler, nasıl yapıldı ki elimizde avcumuzda ne varsa gitti? 

Yıllar yılı hep birtakım sözler verildiğini gördük. Öyle inandırıcı bir dille söylendi ki geniş halk kitleleri söyleyene güvendi. Öyle ya, adam her ağzını açışta Tanrı’dan mesaj almış gibi konuşuyordu. Hem havucu, hem sopası buydu. 

Bir iki, üç.. beş.. on.. on beş.. hiçbir dediğinin olmadığını, verilen sözlerin tutulmadığını görenler gördü. Sade vatandaş ancak cebinin iyice boşalmasıyla durumun farkına varma belirtileri gösterir hale geldi. “Acaba?” diyenlerin cılız ve ürkek sesi duyulmaya başladı.

Yönetenlerin Tanrı adına konuşur edaları yine değişmedi. Yine aynı havuzdan sözler devreye girdi: Yönetenlere göre hiçbir şey görüldüğü gibi değildi. “Dış güçler”in, Türkiye’nin, aslında bu Allah adamının önünü kesmek istediğini yıllarca devlet imkânları, yüzde doksan medya desteğiyle devamlı pompaladılar. O “Allah adamı”,  “Allahın izniyle” bunları da aşacaktı. 

Bu sözler hep bozdu

Baktılar ki halk buna da inandı, “Ben neymişim be Abi?” böbürlenmesinin “göklerden gelen haberi” başka bir ilhamla şekillendi. Öyle bir söz etmeliydi ki dünyaya tam meydan okuduğumuz görülmeliydi. Bomba hazırdı. Nasıl olsa engel yok. Uydur uydur söyle! Aklına eseni yap! Meydan senin! “Faiz sebep, enflasyon netice” gibi görülmemiş, duyulmamış bir tez de uydurabilirsin. Hakikaten uydurdu ve sanıldı ki dünya onun isteğiyle tersine döndü. Ve sanki yaradılış yeniden şekillendi. Peki sonuç ne?

...

(Yazının tamamı ve benzer yazılar için "milli düşünce")...

29 Nisan 2024

Necati Öçalan - Audi A8 Sevdası

Ekranda bir resim...

Resimde Numan Kurtulmuş'tan Mustafa Şentop'a kadar geniş bir yelpaze...

Bu yelpaze içinde kimler yok ki..? 

En ilginci de Sayın Doğu Perinçek...

Resmin tam ortasında tahmin edeceğiniz gibi Sayın Erdoğan var. Sayın Erdoğan'ın sağında Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, solunda ise Emine Erdoğan hanımefendi bulunuyor... Sağa doğru Sayın Bahçeli onun yanında Sayın Destici hemen yanında da Sayın Perinçek yer almış...Devamında içinde Numan Kurtulmuş'un da yer aldığı kişiler bulunurken; sol tarafta da aralarında Sayın Şentop'un da yer aldığı protokolün diğer elemanları...

Tam otuz kişi.

Ali Erbaş, her zamanki gibi elinde bir mikrofon, dilinde Arapça kelimelerle bir dua...

Her ne kadar kendisinin Arapça bilip bilmedigi tartışılsa da okuduğu duaya herkes "amin" diyor...

Doğu Perinçek de "amin" diyor..!

Mustafa Destici de..!

Bu resim 2023 seçimlerinden önceye ait.

Yerli ve millî otomobilimiz TOGG ile ilgili bir resim...

Muhteremlerin hiç birinde makam aracı olarak tercih edilmedi TOGG...

Zavallı yerli ve millî otomobilimiz TOGG ile hiç bir devlet adamı mutlu olamadı.

Sadece seçim öncesi kampanya aracı olarak il il, ilçe ilçe, hatta köy köy dolaşıp meraklılar için hatıra fotoğrafı çekilen bir araç oldu...

Bekleniyordu ki tüm makam araçları bu yerli ve millî otomobilimiz ile değişecek, paramız ülkede kalacak, ithal araçların pabucu dama atılacak, ülke ekonomisi şahlanacaktı...

Beklenti gerçekleşti mi derseniz orası Audi A8 sahibine (yeni makam aracı olarak Audi'yi tercih eden Sayın Erbaş'a) sorulmalı derim...

Demek ki o resimde herkes farklı duaya el açıp amin demiş...

Perinçek ve Destici, seçim başarısı için dua ederken Ali Erbaş yeni bir Audi için dua etmiş anlaşılan...

Sonuçta koskoca Diyanet İşleri Başkanı dururken Perinçek ve Destici'nin duası mı yerine gelecekti sanıyordunuz?

Destici ve Perinçek, ittifakla da olsa meclis dışında ama Ali Erbaş'ın Audi A8 model yeni bir makam aracı var..!

Hem de fiyatı 15 Milyon lira..!

Tam tamına 10 adet TOGG ederi..!

Hani israf haram dı? Unuttuk mu?

Bisikleti cin arabası diye reddeden bir anlayıştan Audi A6'yı demode gören bir anlayışa...

Bu ne sevda, ne Audi sevdasıymış be! Ben anlamakta zorlanıyorum ya siz?



13 Nisan 2024

Necati Öçalan - İhtiras

 


Sözlükte, aşırı, güçlü istek anlamında kullanılan ihtiras kelimesi dilimize Arapçadan geçmiştir.

Yine ihtiras sahibi kişilere de muhteris dendiğini biliyoruz...

Toplumumuzda, özellikle siyasetçilerle uyumlu bir kavram olduğunu söyleyebilir, örneklendirmeler yapabiliriz...

Bir yerde ilçe başkanlığı yapan birisinin kendini genel başkan gibi görmesi onun ne kadar muhteris olduğuna çok basit bir örnektir... Mecliste bile olmayan birisinin "Ben Başbakan olacağım" demesi ile aynı doğrultuda bir örnek olur sanırım...

Özü başına, müstakil olarak diye ayağa kalkıp tüm ülkede yerel seçimlerde başarılı olma hedefini henüz %10 larda olan oy potansiyeline rağmen iddia olarak dillendirenleri de bu örneklere dahil edebiliriz.

İttifak içinde mutabakat aranırken gizlice propaganda afişleri için resim çektiren ve adaylığını olmazsa olmaz şart olarak ileri sürenler de bu cümleden sayılabilirler sanırım.

Türk siyaseti ne çektiyse hep bu muhteris tiplerden ( ihtiras sahipleri) çekti.

Yüzbinlerce, milyonlarca seçmeni bir sevda uğruna diye diye bir araya getiren bu muhterisler, bir noktada ihtiraslarına yenik düşmenin bedelini de bu insanlara ödettiriyorlar... Dün beyaz dediklerine bu gün nasıl kara diyeceklerine bir türlü akıl erdiremez durumda bırakıyorlar...Üstelik bir şey olmamışçasına olsun.Ailesine devam ediyorlar...Kendilerini tabiri caiz ise bulunmaz hint kumaşı sanıyorlar...

Türk insanının bu muhterislerden bir an önce kurtulması gerektiği inancındayım.

Körü körüne yapılan bir siyaset anlayışından tüm insanlık zarar görüyorsa bundan bir an önce kurtulmak gerekir diye düşünüyorum...

Vay efendim ben şu kadar yıldır şu ideolojiye inanmışım, şu tarikat veya cemaate gönül vermişim diyerek aklımızı ve bedenimizi köle etmek ne yaratılış gayemize ne de insan onuruna yakışmayan bir tutumdur.

Bu gün (a) görüşü muteberse yarın (b) görüşü muteber olabilir diyerek esnek davranmanın hoşgörü sınırlarında ve tam demokratik bir tercih olabileceğini unutmamak gerekir...

Şu bayram gününde böyle bir paylaşım yapmak dostların bayram tadını kaçırır diye de çok üzülüyorum... Ama, bir de özeleştiri yapmayı deneyeyim dedim...

Tüm dostlara selam ve saygılar...

31 Mart 2024

Necati Öçalan - Ben Utanıyorum

Bir anne gördü gözlerim, ekranlarda. Ağlıyordu...  Dayanamadım ben de ağladım !

Bir annenin sesiydi kulaklarımda çınlayan, yalvarıyordu... Diyordu ki:

"84 yaşındayım, iş arıyorum. Bulaşık  yıkarım... Allah rızası için gidin bakın dolabıma yiyecek bir şey var mı? İşte tüm param bu 100 lira... Kurban Bayramında bile et görmedim...Şuradan ne güzel mis gibi pide kokusu geliyor ama alamıyorum..." Düşündüm, bir kez daha düşünerek dedim ki:

Ama biz çok rahatız değil mi?

Varsa yoksa yerel seçimler...

Dört bir koldan seçmen avına çıktık... Oltaya takılacak sazanı merak ediyoruz.

Yere batsın sizin seçiminiz, bu anne böyle sızlanırken siz hâlâ "o mülkler benim değil, mülk Allahındır, bizler ise emanetçiyiz " söylemleriyle kandırmaya çalışıyorsunuz...

O kadar iddialı konuşuyorsunuz ki, "o mülklerin tapusunu gösterin istifa ederim" bile dediniz...

Ben gördüm tapuyu adınıza değil ama şirket ortağınız olan kardeşinizin adına üstünde de 660 adet daire yapılmış... 

Allah, o mülkleri size emanet ederken, fakir fukarayı, kardeş veya ablayı, hatta kandırabileceğiniz kadar saf ve temiz insanı ağınıza düşürün mü dedi?

Yasaları, arkasından dolanarak pas etmek mümkün ama bu insanların göğe ulaşan feryatlarını pas edemezsiniz ki...

Bizim derdimiz yoksullukla mücadele etmeyi şart koşan geçim, sizlerin derdi ise halkı bir şeylerle kandırıp oyalayarak kazanacağınız seçim!.. Başka her şey koskoca bir yalan...

Bütün bunların karşısında tek bir cümle kurabiliyorum..!

Ben insanlığımdan utanıyorum!

Ya siz ?

10 Mart 2024

Eğitim Yönetimi ve Siyaset

 

Biz 1960 öncesini bilmeyiz. Yaşımız gereği 1971 öncesinde gördüklerimizi de anladığımızı iddia edemeyiz.

1970’li yıllardan itibaren Türkiye’de eğitim yönetimi siyasetin gölgesinde kalmıştır. Kanunlar ve yönetmelikler şimdiki kadar laçka olmasa da her siyasi iktidar kendi il ve ilçe müdürleriyle çalışmayı tercih etmiş; bazen okul müdürleri de bu siyasi ihtirasların kurbanı olmuşlardı.

Ortaokul yıllarımızda öğretmenlerimizin sırayla müdür olmasını o yaşımızda izah edemezdik. Sonradan öğrendik. Lise yıllarımızda da Güneş Motel buluşması eseri gerçekleşen bir CHP iktidarı, bir Ecevit hükumeti  iş başına gelmiş, 1978 yılında okulumuzun bütün yöneticileri hatta bazı öğretmen ve öğrencileri Türkiye’nin muhtelif yerlerine dağıtılmıştı. Biz de bu kıyımdan daha 16 yaşımızdayken nasibimizi almıştık.

İller değişiyor ama hak kaybı pek fazla olmuyordu o yıllarda. 12 Eylül darbecileri bile kazanılmış haklara saygı göstermişlerdi. 1980 Yılında Adalet Partisi hükumetinin seçtiği memurlar ihtilalden sonra Milli Eğitim Bakanlığı merkez ve taşra teşkilatında işe başladılar.

1997 Yılında iktidar olan DSP’li Ecevit hükumeti de bu siyasi haksızlıkları yapmaya devam etti ama işin mevzuat kısmında çok güzel çalışmalar da yaptı. Bu mevzuatı kendi teşkilatının talepleri yüzünden uygulama imkanı bulamadı. O dönemde Milli Eğitim Bakanlığı teşkilatında Eğitim-Sen’in borusu ötüyordu. Ötmediği yerde İl Milli Eğitim Müdürleri, müfettişleri devreye sokuyordu.

2002 Yılında iktidar olan Ak Parti önce bu mevzuata uydu. Eksik kalanları tamamlama yoluna gitti. Milli Eğitim Bakanı Erkan Mumcu tedviren ve vekaleten Eğitim-Sen mensubu yandaşlarla ve yoldaşlarla doldurulan kadroları boşaltıp liyakate yol açtı. Ancak Mumcu’nun hazırladığı demokratik YÖK Kanun taslağı Genel Başkanı Erdoğan tarafında “bedelini ödemeyiz” gerekçesiyle kenara atıldı.

Milli Eğitimde Hüseyin Çelik dönemi başlayınca Ak Parti’nin niyet ve metodları ortaya çıkmaya başladı.

Hüseyin Çelik döneminde kadrolu öğretmenlerin yanında binlerce ücretli öğretmen olduğu yetmezmiş gibi “sözleşmeli öğretmenlik” uygulaması başlatıldı. Hem de farklı farklı. 657 sayılı kanuna göre mevsimlik işçiler için uygulanan 4/C maddesine göre sözleşmeli öğretmen atandı. Tepkiler üzerine işçi sayılmayan ancak mali yılla sınırlı sözleşme yapılan öğretmenler atanır oldu.

Bu atamalar Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) denen imtihanla yapılırken bazı yakınlarını imtihansız atamaya da çalıştılar.

2010 Yılında Ömer Dinçer’in bakan olduğu günlerde 652 sayılı KHK ile Milli Eğitim Bakanlığının Merkez, Taşra ve Yurtdışı teşkilatlarının tepe yönetimi boşaltılıp Fethullahçı kadrolara yer açtılar. Kazanılmış hak kavramı ayaklar altına alındı.

2013 Yılında yaşadıkları çalınan mali ve idari gücü paylaşamama krizi olan 17-25 Aralık skandallar haftasından sonra çıkardıkları 6528 sayılı kanunla eski ortaklarının dersanelerini sözde kapatırken (aslında adları değişti) Milli Eğitim Bakanlığının merkez, taşra ve eğitim kurumları yöneticilerinin görevlerine son verdiler. Okul müdür yardımcısına kadar görevine son verilen idareciler için yandaş sendika ve vakıfların isteklerine uygun atama yolları açtılar. Kazanılmış haklar artık tamamen kazanılmış olmaktan çıkmıştı.

Bu yollardan biri var ki rezaletin bundan büyüğü yaşanmamıştı: Yeni atanan veya vekaleten görevlendirilen ilçe milli eğitim müdürleri ve şube müdürlerinden kurulan komisyonlar okul müdürlerine puan verdiler. Barajı yalnız yandaş sendika mensupları aşabildi. Öyle ki İstanbul’da atandığı okulu sıfırdan alıp Kabataş, Galatasaray ve İstanbul liseleri ile yarışır hale getiren 300’e yakın teşekkür ve takdir belgeli okul müdürü Mehmet Keskin bile puan barajını aşamadı.

Proje okulları rezaletin başka bir boyutudur. Okul müdürünü de müdür yardımcısını da yandaş sendika belirler. Resmi makamlara onaylamak kalır.

Bu metodlarla atanan müdürlerin görevi başarıyı yükseltmek değil; okul-aile birliklerinin yandaş esnaftan alışveriş yapmasını sağlamaktır.

OECD’nin 38 tam üyesi ile 2022 yılında ortak üye ülkelerle ilgili hazırladığı eğitim raporu kamuoyuna açıklandı. Buna göre Türkiye, ilköğretimden yükseköğretim düzeyine kadar öğrenci başına yıllık harcamada OECD ülkeleri içinde son sıralarda kaldı. Mevcut verilere göre Türkiye, öğrenci başına ortalama 5 bin 743 dolarlık yıllık harcamayla 36 ülke içinde 34. sırada. OECD’de ortalama ise 11 bin 990 dolar.

Şimdi siz bunlardan çocuklarınıza iyi eğitim vermelerini ve başarı evlatlar yetiştirmelerini mi bekliyorsunuz?

Daha çok beklersiniz…

Mahir Ünlü