1475’de Osmanlı
devletine bağlı bir hâle gelmesi, Türkiye ile siyasî, iktisadî, kültürel yakın
ilişkilerin uzun zaman devam etmesi doğal olarak Kırım’ın Osmanlı kültürüyle
yakınlaşmasına ve hatta bütünleşmesine zemin hazırlar. Böylece Çağatay
Türkçesi’nin yerini yazı ve edebiyat dili olarak Osmanlı Türkçesi alır. 1783’te
Kırım’ın Rus istilasına uğraması durumu temelinden değiştirir. Rusların
İdil-Ural bölgesindeki Hristiyanlaştırma, Ruslaştırma hareketlerinin
yıkıcılığına şahit olan Kırımlılar, dalgalar hâlinde “Ak Topraklar” (Hak Topraklar) dedikleri
Türkiye’ye göç etmeye başlar. Kırım’ın Türk nüfusu gittikçe azalır ve XIX.
yüzyıla gelinceye kadar Türkiye ve İdil-Ural bölgesiyle ilişkileri de eskiye
göre epeyce zayıflar. Buna rağmen deniz ulaşımının sürekli açık olması, Türkiye
ile Rusya arasındaki ticarî ilişkiler, bazı ailelerin Türkiye’yle var olan
(özellikle İstanbul’la) akrabalık bağları, Kırım’ın Türkiye’den çok fazla
uzaklaşmasına da imkân vermez. Ayrıca 1853-1856 yılları arasında Fransız ve
İngilizlerin de katılımıyla Kırım’da sürüp giden Osmanlı-Rus Savaşı, aradaki
maddî, manevî bağların yenilenmesine hizmet eder. Diğer yandan bu savaş,
Rusya’ya Türkiye ve Avrupa’dan gelebilecek tehlikeleri ve tehditleri açıkça
ortaya koyduğundan Rus aydınları arasında milliyetçilik duygularının iyice
güçlenmesine ve onların Çarlık yönetimi altında yaşayan Rus olmayan milletlerin
Ruslaştırılması ve Hristiyanlaştırılması yolundaki taleplerini de kamçılar.
Rusya’da 1860’lı yıllardan itibaren yeni bir Hristiyanlaştırma siyaseti
yürürlüğe konulur.