“Namaz, selam verdikten sonra başlar” denir. Evet, doğrudur. Namazı doğru kılıp kılmadığımız, namaz bittikten sonraki davranışlarımızdan belli olur. “Oruç, Ramazan bitince başlar” denir. Evet, doğrudur. Ramazan ayının bizi iyi bir insana, iyi bir kula dönüştürüp dönüştürmediği, Ramazan’dan sonraki on bir ayda belli olur.
Yüce dinimiz İslam, imkânlarımızı ihtiyaç sahipleriyle paylaşmamızı; onları koruyup gözetmemizi emretmiştir. Yardımlaşma ve dayanışma şuuruyla birbirimize kenetlenmemizi istemiştir. İşte bizlere bu bilinci kazandıran ibadetlerden biri de zekâttır. Yüce Rabbimiz, “Namazı kılın, zekâtı verin. Önceden kendiniz için ne hayır yaparsanız Allah katında onu bulursunuz. Şüphesiz Allah yaptıklarınızı eksiksiz görür.”[1]buyurmaktadır.
Peygamber Efendimiz (s.a.s) Medine’ye hicret ettikten sonra birçok insan İslam’ı öğrenmek için bu münevver şehre gelmeye başladı. Bunlardan birisi de gencecik yaşta İslam’la şereflenen Hz. Nevvâs idi. Nevvâs (r.a), bir gün Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’e iyilik ve kötülüğün ne olduğunu sordu. Bunun üzerine Allah Resûlü (s.a.s) ona şu hikmetli cevabı verdi:
“İyilik, güzel ahlaktır; kötülük ise, vicdanını rahatsız eden ve insanların bilmesini istemediğin şeydir.”[1]
Zaman zaman sihir ve büyü yapanlara ve yaptıranlara rastlıyoruz. Dünyevi menfaatler uğruna insanların duygularını ve kazançlarını sömüren cinci, falcı, medyum, muskacı ve üfürükçülere şahit oluyoruz. Bir takım televizyon kanalları ve dijital mecralar bu kötülükleri işleyenlere ortam hazırlıyor. Bugünkü hutbemizde yüce dinimiz İslam’ın bu konulara bakışını hatırlamaya ve hatırlatmaya çalışalım.
Yüce dinimiz İslam’a göre insan, yaşarken olduğu gibi öldüğünde de değerlidir ve her türlü hürmete layıktır. Nasıl ki insan, doğduğunda yıkanır, kundaklara sarılır, kucaklarda taşınır, ezan, kamet ve dualarla karşılanırsa; öldüğü zaman da yıkanır, kefenlenir, el üstünde taşınır, salâlar ve dualarla uğurlanır. Çünkü ölüm, bir yok oluş değildir. Ebedi hayatın başlangıcıdır. Müslüman için ölüm, Allah’ın sonsuz lütuf ve ikramlarına ulaşacağı ilk duraktır. Cennete açılan kapıdır. Sevdikleriyle buluşacağı kutlu bir vuslattır.
Önümüzdeki Pazar akşamı Receb ayının yirmi yedinci gecesi. Bizler, asırlardır bu gecede Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in İsrâ ve Miracını yâd eder, Yüce Rabbimizin kullarına ikram ettiği müjdeleriyle seviniriz. Geliniz, bu haftaki hutbemizde; miracın hediyesi olan, hayatımıza anlam katan, kalplerimize huzur veren namazın önemini bir kez daha hatırlayalım.
Mekke’nin fetih günüydü. Hasret bitmiş, vuslat gerçekleşmişti. Müminler âdeta bayram sevinci yaşıyor, hep birlikte Allah’a şükrediyorlardı. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in sadık dostu ve hicret arkadaşı Hz. Ebûbekir ise Mekke’ye girdiğinde doğruca babasının yanına gitti. Müslüman olmasını gönülden arzuladığı babasını Allah Resûlü (s.a.s)’in huzuruna getirdi. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) yürümekte zorluk çeken bu adamı karşısında görünce Hz. Ebûbekir’e şöyle dedi: “Keşke bu yaşlı adamcağızı buraya kadar yormasaydın da ben onun yanına gitseydim.” Bu nazik davranıştan sonra Hz. Ebûbekir’in babası Ebû Kuhâfe Müslüman oldu.[1]
Yüce Rabbimizin fıtratımıza yerleştirdiği duygulardan biri de umuttur. Umut; tam bir teslimiyetle Cenâb-ı Hakk’a sığınmak, O’nun yardımına ve desteğine sonsuz güvenmektir. Tedbiri tevekkülle, sabrı çabayla birleştirerek, geçmişin muhasebesini yapıp geleceğe kararlılıkla yol almaktır. Umut, kişinin hayata tutunmasını sağlayan, azim ve gayretini arttıran ilahi bir rahmettir. Beden ve ruh sağlığını koruyan manevi bir güçtür.
Bir miladi yılın daha arefesindeyiz. Bu sene yeni miladi yıl bereketiyle geliyor. Yılın ilk günü; aynı zamanda rahmet ve mağfiret iklimi üç ayların da ilk günü. Önümüzdeki Perşembe akşamı ise Regâib Gecesini idrak edeceğiz inşallah. Bizleri bu günlere bir kez daha ulaştıran Yüce Rabbimize sonsuz hamd ve sena, O’nun rahmet elçisi Hz. Muhammed Mustafa’ya salât ve selam olsun. Receb ayımız ve Regâib Gecemiz şimdiden mübarek olsun.
Allah Resûlü (s.a.s) ve güzide ashabının Mekke’nin fethi için hazırlıklara başladığı günlerdeyiz. Geliniz bu haftaki Cuma hutbemizde içinde nice ibretler ve hikmetler barındıran Mekke’nin fethini yeniden hatırlayalım. O gün yaşananları bir kez daha tefekkür edelim. Hayatımıza olumlu katkılar sunacak gerekli dersleri çıkaralım.
Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Allah, müminlere kendi içlerinden; onlara ayetlerini okuyan, onları günahlardan arındırıp tertemiz yapan, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur...”[1]
Okuduğum hadisi şerifte ise Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyurmaktadır: “İlim öğreten kimseye, öğrettiği ilimle amel edenlerin kazandıkları sevap kadar sevap verilir…”[2]
Peygamber Efendimiz (s.a.s) çocukları çok severdi. Bir defasında sahabeyle birlikte otururken yanlarına torunu Hz. Hasan geldi. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) hemen onu kucağına aldı, bağrına bastı ve öptü. Peygamberimizin bu halini gören bir kişi, “Benim on tane çocuğum var, ben onlardan hiç birini öpmedim.” dedi. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (s.a.s) şöyle buyurdu:
Allah Resûlü (s.a.s) ve ashâb-ı kirâm hicretin onuncu yılında hac ibadetini eda etmek üzere Arafat’ta bir araya gelmişlerdi. Peygamber Efendimiz (s.a.s) o gün, Allah’ın emir ve yasaklarını, İslam’ın evrensel mesajlarını, insan hak ve hürriyetlerini ilan etmişti. Yıllar sonra “Veda Hutbesi” olarak anılacak bu konuşmasında yer alan hikmet yüklü mesajlardan biri de can dokunulmazlığıdır. Nitekim Resûl-i Ekrem (s.a.s) Veda Hutbesi’nde insanlığa şöyle seslenmiştir: “Ey insanlar! Bu Zilhicce ayınız, bu Mekke şehriniz, bu arefe gününüz nasıl mukaddes ise canlarınız, mallarınız, ırzlarınız, şeref ve namusunuz da aynı şekilde mukaddestir, dokunulmazdır.”
“Allah’a ve Resûlüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüzü kaybedersiniz. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfâl 8/46)
Kültür ve Turizm Bakanlığı Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ait olan ve uzun yıllar müze olarak kullanıldıktan sonra geçtiğimiz 6 Mayıs’ta ibadete açılan Tarihi Kariye Camiine, artık biletli ziyaretler de yapılıyor.
Kâinat denilen mükemmel bir yapının içerisinde yaşıyoruz. Bu ihtişamlı eseri yoktan var eden, yaşatan ve idare eden Yüce Rabbimizdir. Hayat kaynağımız suyu, her nefesimizde muhtaç olduğumuz havayı bize veren Cenâb-ı Hak’tır. Toprağı bereket vesilesi, ormanları oksijen kaynağı kılan O’dur. Güneşi, ayı ve yıldızları, denizleri, gölleri ve nehirleri hâsılı bütün nimetleri insanoğlunun istifadesine sunan Yüce Allah’tır. Nitekim hutbeme başlarken okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Allah, göklerdeki ve yerdeki her şeyi kendi katından bir nimet olarak sizin hizmetinize verendir. Elbette bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır.”
Faiz yiyenler ancak şeytanın çarparak sersemlettiği kimse gibi kalkarlar. Bunun sebebi onların, “Alım satım da ancak faiz gibidir” demeleridir. Hâlbuki Allah alım satımı helâl, faizi ise haram kılmıştır. Artık kime Allah’tan bir öğüt erişir de faizciliği bırakırsa geçmişteki kendisinindir, durumunun takdiri Allah’a aittir. Kim de yine faizciliğe dönerse işte bunlar orada devamlı kalmak üzere cehennemliklerdir.
(Bakara suresi, 275)
İyi bilin ki faizin her çeşidi kesinlikle haramdır, kaldırılmıştır.
Sabah namazı 2 rekat sünnet, 2 rekat farz olmak üzere toplam 4 rekattır.
Sabah namazının kılınışı:
2 Rekat Sünnet:
- Abdest alınır ve niyet edilir (Niyet ettim Allah rızası için bugünkü sabah namazının sünnetini kılmaya),
- "Allahu Ekber" diyerek iftitah(başlama)tekbiri alınır,
- Eller bağlanır ve namaza başlanır (Erkekler; göbek altında sağ eli sol elin üzerine bağlarlar. Hanımlar; göğüs üzerinde sağ eli sol elin üzerine koyarlar)...
- Eller bağlanır ve namaza başlanır (Erkekler; göbek altında sağ eli sol elin üzerine bağlarlar. Hanımlar; göğüs üzerinde sağ eli sol elin üzerine koyarlar)...
1. Rekatta;
- Sübhaneke okunur,
- Euzü-Besmele çekilir,
- Fatiha Sûresi okunur,
- Namaz Sûresi okunur,
- "Allahü Ekber" diyerek Rüku'a eğilinir ve üç defa "Sübhane Rabbiye'l-Azim" denir. Rükudan doğrulurken "Semi Allahü Limen Hamideh", tam dik durunca ise "Rabbena Lekel Hamd" denir,
- "Allahü Ekber" diyerek iki defa Secde'ye gidilir ve üç defa "Sübhane Rabbiyel-a'lâ" denir,
- "Allahü Ekber" diyerek Kıyam'a geçilir yani ayağa kalkılarak ikinci rekata başlanır...
2. Rekatta;
- Besmele çekilir,
- Fatiha Sûresi okunur,
- Namaz Sûresi okunur,
- "Allahü Ekber" diyerek Rüku'a eğilinir,
- "Allahü Ekber" diyerek iki defa Secde'ye gidilir,
- Ka'de-i ahîre yani son oturuşa geçilir,
- Oturuşta Ettahiyyâtü duası okunur,
- Allahümme Salli duası okunur,
- Allahümme Barik duası okunur,
- Rabbena atina duası okunur,
- "Esselamü Aleyküm Ve Rahmetullah" diye selam verilerek namaz tamamlanır.
2 Rekat Farz:
- Namaza başlamadan önce Kamet getirilir (Sadece erkekler kamet getirir),
- İlk olarak niyet edilir (Niyet ettim Allah rızası için bugünkü sabah namazının farzını kılmaya),
- "Allahu Ekber" diyerek İftitah tekbiri alınır,
- Eller bağlanır ve namaza başlanır...
- Eller bağlanır ve namaza başlanır...
1. Rekatta;
- Sübhaneke okunur,
- Euzü-Besmele çekilir,
- Fatiha Sûresi okunur,
- Namaz Sûresi okunur,
- "Allahü Ekber" diyerek Rüku'a eğilinir ve üç defa "Sübhane Rabbiye'l-Azim" denir. Rükudan doğrulurken "Semi Allahü Limen Hamideh", tam dik durunca ise "Rabbena Lekel Hamd" denir,
- "Allahü Ekber" diyerek iki defa Secde'ye gidilir ve üç defa "Sübhane Rabbiyel-a'lâ" denir,
- "Allahü Ekber" diyerek Kıyam'a geçilir yani ayağa kalkılarak ikinci rekata başlanır...
2. Rekatta;
- Besmele çekilir,
- Fatiha Sûresi okunur,
- Namaz Sûresi okunur,
- "Allahü Ekber" diyerek Rüku'a eğilinir,
- "Allahü Ekber" diyerek iki defa Secde'ye gidilir,
- Ka'de-i ahîre yani son oturuşa geçilir,
- Oturuşta Ettahiyyâtü okunur,
- Allahümme Salli okunur,
- Allahümme Barik okunur,
- Rabbena Atina okunur,
- Rabbena Firli okunur,
- "Esselamü Aleyküm Ve Rahmetullah" diye selam verilerek namaz tamamlanır.
(Namaz cemaatle kılınıyorsa cemaat ayakta sadece ilk rekatın başında "Sübhaneke" duasını okur. Fatiha ve namaz suresini imam okur.)
TRT tarafından bu yıl 8’incisi düzenlenen 'Kur’an-ı Kerim’i Güzel Okuma Yarışması'nın büyük finali Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ev sahipliğinde Beştepe'de gerçekleştirildi.
Final programına katılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yarışmaya katılan bütün yarışmacıları kutladı, emek ve gayretleri için jüri üyelerini de tebrik etti.
“Kur’an-Kerim’i Güzel Okuma Yarışması”, bu yıl da Ramazan ayının manevi havasına ayrı bir değer katıp izleyicilere Kur’an ziyafeti yaşattı.
Final gecesinde yarışmanın sunuculuğunu Bekir Köse üstlenirken Dr. Mehmet Ali Sarı, Osman Egin ve Halil Necipoğlu ise jüride yer aldılar.
“Kur’an-ı Kerim’i Güzel Okuma Yarışması” sekizinci sezonda Hafız Muhammed Esed Can, 7 finalistin arasında birinciliğe layık görülen isim oldu. Yarışmada ikinciliği Süleyman Talha Cuhadar, üçüncülüğü ise Duhan Berkan Karadeniz elde etti. Dereceye girenler ödüllerini Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan aldılar.