KIBRIS COĞRAFYASI
Kıbrıs adası; Akdeniz’in Sicilya ve Sardunya’dan sonra
üçüncü büyük adasıdır.
Ada; doğu-batı istikametinde (Karpas Burnu-Arnavut Burnu)
227 km., uzunluğunda, kuzey-güney istikametinde (Kormacit Burnu-Doğan Burnu) 97
kilometre genişliğinde, 9125 kilometrekare yüzölçümündedir.
Adanın kuzeyinde Beşparmak (1024 metre ), güneyinde Torodos
(Olimpos Tepesi 1951metre) dağları bölgenin başlıca su kaynaklarıdır. Bu iki
yükseltinin arasında verimli Mesarya ovası doğu-batı istikametinde uzanır.
Adanın Rum bölgesinde 650.000, KKTC bölgesinde 195.000,
nüfus barınır. KKTC bölgesinde, az miktarda Maronit ve Rum olup, güneyinde Rum
ve Yunanlılar ile 15.000 kadar Rus, 5.000 İngiliz ve Amerikalılar, 10.000
civarında Ermeniler, Latinler, Maronitler, Araplar ve diğer azınlıklar yaşar.
Adanın; 3242 km² (%35) Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin, 5510 km² (%59.5) Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin, 356 km²( %2.8) İngiliz üsler bölgesi –Ağratur ve Dikelya, 243 km² (%2.7) ara bölgedir.
Adanın müşterek başkenti Lefkoşe olup, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bölgesinde askeri maksatlar için de kullanılabilecek iki adet, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi bölgesinde; yedi adet hava alanı vardır. Lefkoşa hava alanı, ara bölgede olup, uluslararası hava trafiğine kapalıdır. Adanın tamamında beş adet liman vardır.
KIBRISIN KISA TARİHİ
Ada, Jüstinyen zamanında Roma İmparatorluğu'na bağlanmış,
haçlı seferlerinde Latinlerin kontrolüne girmiştir. Araplar, Cenevizliler,
Venedikliler, Malta şövalyeleri, Papalık devleti dahil pek çok ülkenin
yönetiminde kalmıştır.
Ancak hiç bir zaman Yunan egemenliğinde bulunmamıştır.
Ada Osmanlılar tarafından 1571 yılında padişah İkinci Selim
zamanında, sadrazam Lala Mustafa Paşa'nın bir yılı aşkın bir askeri harekatı
ile ele geçirilmiş ve 80.000 şehit verilmiştir.
Osmanlılar adayı ele geçirdikten sonra; başta Konya olmak
üzere Karaman, Mersin, Antalya gibi Akdeniz ve İç Anadolu Bölgesi'nden, vasıflı
sanatkâr, çiftçi ve ustalardan oluşan aileler adaya iskân edilerek, adanın
sosyal yapısı ve iktisadi gücü takviye edilmiştir.
Ada; 1877-1878 Osmanlı-Rus harbinde yenilgiye uğrayan
Osmanlı İmparatorluğu'nun içinde bulunduğu kötü koşullardan istifade eden
İngiltere, Rusların İstanbul ve Çanakkale Boğazlarını ele geçirme tehlikesine
karşı Osmanlı İmparatorluğu'nu desteklemek maksadıyla 4 Haziran 1878’de geçici
olarak adanın yönetimini devralmıştır. Bu anlaşma imzalandığında 40 günlük
sadrazam olan Mehmet Sadık Paşa görevden azledilmiş, yerine Mütercim Rüştü Paşa
sadrazam yapılmıştı. Ada 307 sene Osmanlı egemenliğinde kalmıştır.
Kıbrıs adası; tarih boyunca Doğu Akdeniz'i kontrol etmek
isteyen devletlerin hedefi olmuştur.
Büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemâl; güneyde yapılan bir
askeri tatbikat esnasında etrafında bulunan subaylara “Türkiye’nin yeniden
işgâl edildiğini ve Türk kuvvetlerinin sadece bu bölgede mukavemet ettiğini
farz edelim. İkmal yollarımız ve imkânlarımız nelerdir? sorusunu sorar,
subaylar birçok görüş ve düşünceler ileri sürerler, Atatürk, hepsini sabırla
dinler, sonra, elini haritaya uzatır ve Kıbrıs’ı işaret ederek, “ .. efendiler,
Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece, bu bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır.
Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu ada bizim için önemlidir.” der. Bu gün de bu
stratejik öneminden hiçbir şey kaybetmemiştir.
İskenderun Körfezi petrol terminali, Anadolu'nun güney
sahilleri Suriye, Lübnan, Filistin, Mısır Süveyş Kanalı dahil orta doğu ve ön
Asya'yı kontrol edecek, hava, deniz imkân ve kabiliyetleri ile elektronik
dinleme, istihbarat ve kara harekatları için bir yığınak ve üs bölgesidir.
Adada konuşlanan uçak, güdümlü füze ve uzun menzilli balistik füzelerle
Ortadoğu-Basra Körfezi, Kızıldeniz, Afrika boynuzu, Doğu Akdeniz, Ege ve
Anadolu'nun tamamı Kıbrıs'ın etki, tepki ve ilgi alanı içindedir.
Kıbrıs adası, Türkiye’nin nefes borusudur. bu boğaz kapandığı
zaman boğuluruz. Doğu Akdeniz'de bir uçak gemisi gibi varlığının daima dikkate
alınması gerekli bir stratejik yerdir.
Adanın çevresindeki ülkelere uzunluğu; Türkiye - Anamur'a 71
kilometre olup en yakın ülke Türkiye'dir. En uzak olanı da Yunanistan olup, 900
kilometredir.
Adanın çevre ülkelere uzaklığı; hava ve deniz harekâtı ile
karada üslenen uzun menzilli silahların kullanılmasında, kara kuvvetlerinin
amfibi harekatı, kıyı değiştirme harekâtı, üs ve yığınak yapma ve askeri
harekâtları başarıya ulaştırma açısından çok önemlidir.
Ekonomik açıdan; orta doğu pazarına girmek için Kıbrıs adası
bir ara istasyondur. Politik ve psikolojik açıdan tüm bölge ülkeleri için
önemlidir. Kıbrıs çevresindeki ülkeler adanın bir hasım gücün kontrolünde
bulunmaması için son derece duyarlılık gösterirler.
İngiltere; sömürgelerini tasfiye edip ağır mali külfetlerden
kurtulmak istediği zaman; Kıbrıs adasının devri işlemine de aşamalı olarak
başlamıştır.
1955 yılında, İngiltere'nin Kıbrıs'tan çekileceğini deklare
etmesi üzerine adanın normalde esas sahibi olan Osmanlı'nın borçları dahil tüm
mirasını devralan Türkiye Cumhuriyeti'ne teslim edilmesi gerekirdi. Bu mümkün
olmadı.
İngiltere, Türk- Rum ihtilafını kontrol altına alamadığı
için 1959-1960’da İngiltere-Türkiye-Yunanistan üç garantör ülke olarak Londra
ve Zürih Antlaşmaları'yla iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti'ni kurdular.
Cumhuriyetin Cumhurbaşkanı Rum, yardımcısı Türk, 10 kişilik
bakanlar kurulunun 7’si Rum 3’ü Türk olacak şekilde dili, dini, kültürü, farklı
bir devlet yaratıldı.
Kıbrıs Cumhuriyeti, Türkler ve Rumlar arasında iki ayrı ırk,
dil ve din farkı bilinerek, iyi niyet esasına dayanan ve beraber yaşama
arzusunu samimiyetle isteyecek insanların bir devleti olarak kurulmuştu.
Bilindiği üzere; barış adaletle sağlanır, adalet de bir
devletin meyvesidir. Devlet ise toplumun bir ürünüdür.
Toplum karşılıklı rıza ile oluşur. Kıbrıs'ta bu değerlerin
hiç birisi işlerlik kazanmamıştır.
1974 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti'ni ortadan kaldıran Rum-
Yunan işbirliğinin sebep olduğu hadiseler karşısında garantörlük hakkımızı
kullanarak yaptığımız askeri harekâtta 714 civarında şehit vererek adada akan
kanı durdurduk.
Türk toplumunu imha olmaktan kurtardık, dağınık olan ve
gettolarda yaşamaya mahkum edilmiş soydaşlarımızı adanın kuzeyinde toplamak
suretiyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni kurduk.
Adaya huzur getirdik adanın %35'ni kontrol altına aldık.
Aslında; Kıbrıs Cumhuriyeti kurulurken, 1923'de Lozan'da tesis edilen Türk ve
Yunan dengesinin bozulmamasına, Kıbrıs'ın Türk ve Yunan devletlerinden
birisinin egemenliğine veya ilhakına imkan vermeyecek şekilde kurulan
Türk-Yunan dengesine dikkat edilmiştir.
Bu ihtilafta İngiltere adanın %2.8'ni (356km²) kontrolü
altına alarak bu gün de adanın tamamı üzerinde; hukuki, siyasi, askeri ve
ekonomik statüsünde söz sahibi olmaya devam ediyor.
Kıbrıs kuruluş anlaşmaları, 1960’da Kıbrıs Cumhuriyeti
kuruluş felsefesi Lozan’da 1923’te kurulan Türk - Yunan dengesine
dayanmaktadır. %60 Rum, %40 Türk güvenlik güç dengesiyle kurulmuştur.
Kıbrıs'la ilgili 1959-1960 Londra ve Zürih anlaşmaları, Türkiye, Yunanistan, İngiltere, Kıbrıs Türk ve Rum toplumlarından oluşan beş taraf arasında imzalanmıştır. Bu anlaşmalar, Ada’daki iki toplum arasında olduğu kadar, bölgede barış ve istikrarın korunmasını teminen Türkiye ve Yunanistan arasında bir denge tesis etmiştir.
1960 anlaşmaları Ada’daki iki tarafın siyasi ve hukuki
eşitliğini tescil etmiş, Kıbrıs Türk ve Rum toplumlarını 1960 Cumhuriyeti’nin
iki kurucu ortağı haline getirmiştir.
Bu çerçevede, Ada’da egemen üsler bulunduran İngiltere’nin
yanında, Türkiye ve Yunanistan’a garantör devletler ve iki anavatan olarak
Kıbrıs’ta kurulan iç ve dış dengenin korunması için eşit hak ve sorumluluk
tanınmıştır.
1960 da kurulan ortak devletin 1963 yılında Rumlarca silah
zoruyla yıkılmasından bu yana, Ada’nın tümünü temsil etmeye yetkili tek bir
devlet, hükümet ve Parlamento mevcut değildir. Bu gün Kıbrıs’ta iki ayrı egemen
halk ve bunların oluşturduğu iki ayrı demokratik sistem, iki ayrı hukuki düzen
ve iki ayrı devlet mevcuttur.
Güney Kıbrıs’taki yönetim sadece Rum tarafının hükümetidir.
Kıbrıs Rumlarının kendi yıktıkları ortaklığın unvan ve sıfatlarına sahip çıkma
iddiaları kendilerine meşruiyet kazandırmaz. Kıbrıs’ta 38 yıldır süregelen
çözümsüzlüğün temelinde, Kıbrıs Rum tarafının gayrimeşru sıfat ve iddialarını
sürdürme çabası yatmaktadır. İki tarafın serbest iradeleri ile bir siyasi
çözüme ulaşılıncaya kadar, taraflardan birinin Kıbrıs adına uluslararası hukuki
ve siyasi sonuçlar doğuracak tasarruflarda bulunması yasal ve meşru olmadığı
gibi mümkün de değildir.
Kıbrıs Rumlarının, Kıbrıs Anayasası'nı değiştirerek Türklerin yönetimdeki haklarını elde etmek ve durumu kendi lehlerine çevirmek için yaptıkları başvurusu reddedilmişti. Bunun üzerine Rumlar, çok önceden hazırlamış oldukları "Akritas Planı"nı 21 Aralık 1963'de uygulamaya koydular. Plân, EOKA liderlerinden Polikarpos Yorgacis tarafından uygulanmaya başlandı. Rumların en önemli hedefleri arasında yer alan Lefkoşe'ye gitmek için engel olarak gördükleri Küçükkaymaklı'ya 22 Aralık 1963'de saldırıya geçtiler. Türk evlerine giren Rumlar, çocuk - kadın - yaşlı ayırımı yapmaksızın Türkleri ya rehin aldılar, ya da katlettiler. 24 Aralık 1963'de Lefkoşa'da Türk Alay Komutanlığı'nda görev yapan Tbp.Bnb. Nihat İlhan'ın evine giren Rumlar, banyo küveti içine saklanan eşi ve üç oğlunu hunharca vurarak şehit ettiler. Hafızalardan hiç bir zaman silinmeyecek katliamın gerçekleştiği ev günümüzde "Barbarlık Müzesi" olarak korunmaktadır.
Rumların başında bulunan Nikos Sampson'a bağlı çeteler
kadın-erkek, çocuk-yaşlı ayırımı yapmaksızın Türkleri katletti. 203 köyden
kaçan Türkler belli bölgelerde toplanarak katliamdan zor kurtuldular. Bu
katliamlarda Kıbrıs Türkleri 92 şehit, 475 yaralı vermiş ve çok sayıda kişi de
kaybolmuştu. Durumun daha da kötüye gitmesi üzerine, Türk Hava Kuvvetleri'ne
ait uçaklar 25 Aralık 1963'de Lefkoşe üzerinde alçak irtifadan uyarı uçuşu
yapmışlar ve katliamı durdurmuşlardı. Rumların Aralık 1963'de yaptığı bu
katliamlar tarihe "Kanlı Noel" olarak geçmiştir. Ada'da Rumların
devamlı olarak çıkardığı huzursuzluklar Kıbrıs Barış Harekâtı'nın başladığı 20
Temmuz 1974 tarihine kadar devam etmişti.
15 Temmuz 1974'de Nikos Sampson askeri darbe yaparak Kıbrıs
Devlet Başkanı olan Başpiskopos Makaryos'u devirmişti. Darbenin amacı, yönetimi
ele geçirerek, idealleri olan enosisi gerçekleştirmekti. Böylece Ada
Yunanistan'a ilhak edilmiş olacaktı. Bu olayı çok seri bir şekilde
değerlendiren Başbakan Bülent Ecevit, garantör üç ülkeden biri olan
İngiltere'ye gitmiş ve görüşmelerini yaptıktan sonra çok kısa bir sürede
Türkiye'ye dönmüştü. Türkiye Cumhuriyeti, garantör devlet olarak Kıbrıs'a
müdahale etme kararını almış ve bu karar hemen uygulamaya başlanmıştı.
Türk Ordusu yüksek seviyede alarm durumuna geçmiş ve bazı
hava birliklerinin yerleri değiştirilmişti. Çiğli'de bulunan 122 nci Pilot
Eğitim Filosu'nun T - 37C uçakları Cumaovası'na, Mürted'de bulunan 142 nci Filo
Balıkesir'e, 152 nci Gündüz Önleme F-5A Filosu Merzifon'dan Yenişehir'e;
Diyarbakır'da konuşlu 181 nci F-100C Bombardıman Filosu Antalya'ya ve 184 ncü
Keşif Filosu İncirlik'e, Mürted'deki 182 nci F-102A Filosu Balıkesir'e,
Balıkesir'deki 191 nci F-104G Filosu Mürted'e, Bandırma'da konuşlu 301 nci S-2E
deniz gözetleme Filosu Antalya'ya intikal etti. Aynı zamanda mobil radarlar
Kıbrıs'ın karşısında olacak şekilde Türkiye'nin güney kıyılarına konuşlandı.
İngiltere'nin meydana gelen durumun normale dönmesi için yaptığı girişimleri bir sonuç vermeyince, heyecanlı bekleyiş sona erdi ve Türkiye Kıbrıs Türklerinin haklarını korumak için 20 Temmuz'da harekâta başladı. 1960'dan beri tehdit altında bulunan Kıbrıs Türkleri için önceden hazırlanan harekât plânı iki aşamalı olarak uygulandı. Harekâtın ilk aşaması 20 Temmuz'dan Lefkoşa varoşlarının alındığı 22 Temmuz saat 17,00'ye kadar devam etti ve 23 Temmuz'da sadece savunma ve nakliye amaçlı hava harekâtı icra edildi. İkinci ve son aşama 14 Ağustos'ta başlamış, ateşkesin yürürlüğe girdiği 16 Ağustos saat 19.00'a kadar devam etmişti. Harekât sona erdiğinde Türk Ordusu Magosa'yı almıştı.
20 Temmuz günü saat 04.49'da bir RF-84F keşif uçağı
İncirlik'ten kalkarak harekâtı başlatmıştı. 20 Temmuz saat 06.00'da Lefkoşe'nin
10 kilometre kuzey batısındaki Gönyeli'ye 19 C-47, Kimi'ye 6 C-130 ve 11 C-160D
uçağından paraşüt atlayışları başladı. Görev, uçaksavar ateşinden isabet alan
üç uçak dışında başarıyla tamamlandı. Görevlerine engel olmayacak şekilde bir
C-130 ve bir C-160'da hafif hasar meydana gelmiş, 6035 numaralı C-47 uçağı
aldığı yara nedeniyle Silifke civarında acil iniş yapmıştı. Bu arada komando
birliği, Girne'nin 10 kilometre batısındaki Karaoğlanoğlu çıkarma bölgesini ve
sahil yollarını güvenlik altına aldı.
72 adet nakliye amacıyla kullanılan UH-1 helikopteri ve tüm
kuvvetler 2 nci Ordu Helikopter Alayı komutasına girmiş ve Türkiye'nin en uç
noktası olan Taşucu'nda harekât için geçici olarak toplanmıştı. Burada toplanan
birlikler harekât için saat 07.07'de hareket etti. 10 helikopter V düzeninde
kusursuz bir şekilde yaklaşırken yerden açılan ateşle hasar gördü. Daha sonra
gün içinde ani taktik değişikliği yapılarak alçak irtifadan yaklaşma yapılmış
ve sadece iki helikopter isabet almıştı.
Yoğun hava hücumlarının ardından saat 12.55'te 1 C-47, 12
C-160 ve 6 C-130 ile ikinci dalga hava indirme harekâtı ve gün batımından önce
6 C-160 ve 3 C-130 ile üçüncü dalga hava harekâtı tamamlanmıştı. İkinci ve
üçüncü dalga hava indirme harekatında herhangi bir uçaksavar ateşi isabeti
alınmadı. Hava harekâtı ilk günün sonunda saat 21.15'de bittiğinde 6,000 asker
kıyıda güvenli bir köprübaşı tutmuştu.
Birinci gün yapılan hava harekâtında 117 yere taarruz, 64
hava indirme, 18 keşif görevi ve 8 hava savunma sortisi gerçekleşmişti. Hava
Kuvvetleri'nin kayıpları; 171 Filo'dan 1 F-100D (55-3756), 132 Filo'dan 1
F-100C (54-2042), 184 Filo'dan 1 RF-84F ve iniş yaparken kırım yapan 1 C-47
(6035)'dir. 184 Filo'dan RF-84F uçağının pilotu Ütğm. İlker Karter şehit
olmuştur. Kara Kuvvetleri'nden 12 helikopter hafif hasar görmüş ve özel görev
için havalanan DO-28D uçağında bulunan tüm personel uçağın düşmesi sonucu şehit
olmuştur.
Rumların 05.50'de taarruz ettikleri rapor edilince harekât
yeniden başladı. 131, 132, 171 ve 172 nci Filolar Super Sabre'lerle hava
harekâtına başladı. 184 Filo keşif görevi yaparak harekâtı destekledi. Saat
07.55'de Baf'dan Lefkoşe'ye gitmekte olan 40 araçlık büyük bir konvoy yolun
virajlı bölümünde tespit edilerek imha edildi. Bu olaydan sonra bir çok Rum
birliği bir uçak yaklaştığında silahlarından vazgeçmiştir. Gün içinde yapılan
muharebeler sonunda Türk Ordusu Girne'yi almış ve 21 şehit verilmişti.
Bu arada, 20 Temmuz akşamı Rodos'tan Baf'a giden bir Yunan gemi konvoyunun rapor edildiği bildirilmişti. Bu ciddi durum karşısında radar birlikleri alarm durumuna geçirilmiş ve 301 nci Filo S-2E uçaklarıyla araştırma yapması için görevlendirilmişti. Radar raporları Yunan donanmasının manevra yaptığını gösteriyordu ve sonrasında raporlarda 4 muhrip ve 7 nakliye gemisinin manevra yaptığı anlatılıyordu. 21 Temmuz günü sabah erken saatlerde 184 ncü Filo'dan bir RF-84F ile Filo Komutanı Yarbay Yetkiner titiz bir araştırma yaptı. Raporunda açık olarak "Hiç bir şey görmedim." demişti. Bununla beraber aynı anda, Anamur radarı ve S-2E uçak radarı bir kaç hedef gördüğünü rapor etmişti. Bu, Birleşik Devletlerin 6 ncı Filosu muydu? Yoksa başka bir şey miydi? Türk Deniz Kuvvetleri'nin belirtilen bölgede gemisinin olmadığı teyidinin alınmasından sonra konvoya saldırı plânlandı. Hava Kuvvetleri saat 13.00'da hedeflere taarruz etme kararı aldı, saat 13.35'de 111 nci F-100D ve 141 nci F-104G Filo'suna saldırıya hazır olması emrini verdi. Sonra 181. Filo da alarma geçirildi. Saat 14.00'da taarruz emrini alan Eskişehir'deki 111 nci Filo'nun 16 F-100D uçağı 14.10 ile 14.16 saatleri arasında ve Antalya'daki 181 nci Filo'nun 12 F-100D uçağı 14.30 ile 15.03 saatleri arasında saldırı için kalkış yaptı. 28 uçağın her biri iki adet 750 librelik bomba taşıyordu. 141 nci Filo'nun 750 librelik bomba yüklü 16 F-104G uçağı saat 14.43 ile 14.51 saatleri arasında Ankara/Mürted'den kalkış yaptı. Bunlara ek olarak 112 nci Filo'nun F-100C ve 191 nci Filo'nun F-104G'leri hazır duruma getirildi. Bununla birlikte, saat 15.30'da uçakların taarruzu ile Türk gemilerinin batırıldığı mesajı alındı. Daha sonra 191 nci Filo F-104G'leri Kıbrıs'ın kuzey ve batısında dikkatli bir keşif yapmış ve sadece 4 küçük gemi görüldüğünü rapor etmişti.
Harekât günü saat 21.10'da toplam 203 taarruz ve 19 keşif
görevi yapıldığı, 28 hava savunma ve 23 nakliye sortisi uçulduğu (Kara
Kuvvetleri'nin helikopter harekâtı hariç) resmi kayıtlara geçmişti. Gün içinde
dört F-100(111 nci Filo D.55-2825 ve 112 nci Filo, C.54-2083 ve 2 uçak) ve bir
F-104G (191 nci Filo, 64-17783) kaybedilmiş, sevindiricidir ki can kaybı olmamıştı.
22 Temmuz sabah saat 05.06'da Türk muhribi
"Kocatepe"nin battığı teyit edildi. Üç saat sonra dört C-130
Kıbrıs'ın kuzeyinde suya tibbî malzeme attı.
Bu arada, 15 C-47 Lefkoşe'nin 5 kilometre kuzeyindeki
Gönyeli'ye saat 11.15'de 300 paraşütçü indirdi. Saat 14.35'de 141. Filo 750
libre bomba yüklü 17 F-104G ile Lefkoşa hava alanına hücum etti. Savaş burada
durdu. Türk Genel Komutanlığı saat 17.00'dan itibaren ateşkes ilan etti. Gün
içinde 122 taarruz ve 12 keşif görevi, 23 hava savunma ve 19 ulaştırma sortisi
yapılmıştı. 142 nci Filo'dan Yzb. Onur, uçtuğu F-102A (55-3401) ile hava
muharebesinde Yunun Hava Kuvvetleri'ne ait bir F-5A düşürdü. (Bazı Türk kaynakları
F-5'in Falcon füzesiyle düşürüldüğünü belirtmektedir.)
Günün kayıpları: 1 pilot (172 nci Filo, 54-2238) F-100D'den
atlamış, bir F-100C ve bir F-102A (55-3413) inişte kırım yapmıştır. Üç pilot da
kurtulmuştur.
22 Temmuz'da ilan edilen ateşkesten sonra, 23 Temmuz'da
sadece 3 keşif görevi ve 46 hava savunma sortisi uçulmuştur. Türk Hava
Savunması'nın yoğun radar trafiğinde bir iz için F-5 kaldırılmıştır. Bu izin
elektronik karıştırma olduğu anlaşılmıştır. Bu harekât sırasında 142 nci
Filo'dan bir F-102A (54-1403) kalkış sırasında düşmüş, Ütğm. İbrahim Çınar
şehit olmuştur. (Harekâtın birinci kısmında 135, ikinci kısmında 198 olmak
üzere toplam 333 sorti görev uçuşu yapılmıştır.)
Kıbrıs Harekâtına fiilen katılan subay, astsubay, erbaş ve erlere bağlı bulundukları Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı tarafından "Kıbrıs Harekât Şerit Rozeti" ile beratı verilmiştir.
Avrupa Birliği, Kıbrıs Rum yönetiminin 1990 yılında yaptığı
tek yanlı başvurusu üzerine Lüksemburg zirvesinde 6 mart 1995 tarihinde almış
olduğu karar, 1959/60 Anlaşmaları'nın ihlali anlamına gelmektedir.
Şöyle ki;
- 1959 Zürih ve Londra anlaşmaları, Kıbrıs’ın Türkiye ve Yunanistan'ın birlikte üye olmadıkları uluslararası kuruluşlara ve ittifaklara katılamayacağını öngörmektedir.
- 1960 garanti anlaşması, Kıbrıs’ın herhangi bir devletle
tamamen veya kısmen siyasi ve ekonomik birliğe giremeyeceği hükmünü
içermektedir.
Türkiye, BM Genel Sekreteri'nin iyi niyet misyonu
çerçevesinde, Kıbrıs sorununa adil ve kalıcı bir çözüm bulunması yönündeki
çabalarını desteklemiştir. çözüm çabaları BM fikirleri dizisi’nin 1992 yılında,
Kıbrıs Rum tarafınca reddedilmesi sonucu çıkmaza girmiştir.
AB üyeliğinin, kapsamlı çözüme ulaşılmasından sora iki tarafça
müzakere edilmesi ve üyeliğin referandum yoluyla her iki halkın onayına
sunulması BM fikirler dizisinde öngörülmüştür.
Ancak, geçen süre zarfında Avrupa Birliği'nin Kıbrıs Rum
yönetimine tam üyelik yolunda açtığı kapı, Kıbrıs sorunun çözümüne ilişkin görüşme
süreci üzerinde yıkıcı etkiler yapmıştır.
Sonuçta, Kıbrıs Rum yönetimi; Kıbrıs Türk tarafı ile bir
uzlaşma aramadan Avrupa Birliği'ne girerek Yunanistan'la dolaylı yoldan
bütünleşmeyi sağlamak hedefinden başka bir amacı kalmamıştır.
Çünkü; Lüksemburg zirvesinde alınan karar böyle tek taraflı
amaca hizmet etmektedir.
Avrupa Birliği, Kıbrıs Rum yönetiminin 1990 yılında yaptığı
tek yanlı başvurusu üzerine Lüksemburg zirvesinde aldığı kararla, Kıbrıs’ta,
siyasi açıdan iki eşit tarafın mevcudiyeti gerçeğine sırt çevirmektedir.
Avrupa Birliği bu kararı ile hem adanın bağımsızlığının
dayandığı iki toplumlu temeli, hem de yıkılan ortak devletin yerine konulmaya
çalışılan federal çözümün parametrelerini yok etmekte ve toplumlararası temel
üzerinde bir çözüm aranması şansını ortadan kaldırmaktadır. Bu ağır bir
sorumluluktur.
Zirve sonuç belgesinde, GKRY’nin AB üyeliğine ilişkin olarak
bu katılımın Ada’daki tüm toplumların yararına olacağı ifade edilmektedir.
Kıbrıs ’ta iki eşit ve ada’nın ortak sahibi iki halkın mevcudiyetini yok sayan
ve Kıbrıs sorununun temelini teşkil eden eşitlik ilkesini ortadan kaldırmaya
yönelik bu yaklaşım nasıl olurda Türk tarafının da yararına olabilir? Bu ifade
tarzı kandırmaca olup kabul edilemez. bundan dolayıdır ki; KKTC hükümeti
Lüksemburg zirve sonuçlarını ret etmiştir. KKTC hükümetinin açıklamasında
kaydettiği hususlar Türkiye tarafından da desteklenmiştir.
Türkiye, Rum Yönetimi’nin meşru olmayan bu müracaatının
1959-60 anlaşmalarına aykırı olduğunu, 1990’dan bu yana her aşamada AB
organlarının, AB üyesi ülkelerin ve birleşmiş milletlerin dikkatine
getirmiştir.
Türkiye ayrıca, AB Konseyi'nin bu müracaatla ilgili olarak 6
mart 1995 tarihinde almış olduğu karara karşı hukuki ve siyasi itirazlarını
kayda geçirmiş ve bu kararı kabul etmediğini açıklamıştır.
Türkiye Lüksemburg Zirvesi'nde alınan son kararın da uluslar arası hukuka aykırı olduğu kadar, AB’nin temel ilkelerine ters düştüğünü vurgulamıştır.
Avrupa Birliği uluslar arası hukukun gereği olarak,
uluslararası anlaşmalara saygı göstermek durumundadır. Avrupa Birliği bu
anlaşmaları ihlal ederek Kıbrıs adasının geleceği ile ilgili tek taraflı
kararlar almak ve uluslar arası mükellefiyetler yaratmak hakkına sahip
değildir.
Türkiye yukarıda belirtilen hukuki ve siyasi nedenlerle Lüksemburg zirvesinde alınan Kıbrıs'la ilgili kararı kabul etmemekte ve bunun uygulanamayacağı görüşünü taşımaktadır.
Hazırlayan: Ercan Çetinerler
Kaynak:
1. E.Tuğg. Yar Doç. Dr. Halil ŞİMŞEK (Siyasi ve Coğrafi
analiz)
2. Ole NIKOLAJSEN (Hava harekatı)
(Tam metni okumak için https://www.havaciyiz.com/Tarih02-Kibris.htm adresine gidebilirsiniz.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder