18 Mart'ta Çanakkale deniz muharebesinde uğradıkları mağlubiyetten sonra müttefiklerin önünde iki seçenek vardı: Ya bu işten vazgeçmek ya da daha önemli kuvvetlerle ve başka bir planla girişimi yenilemek. Birinci şıkkı tercih etmek bu savaştan beklenen bütün maddi ve manevi yararların kaybına ek olarak şöhret, nüfuz ve itibar kaybı da demekti. Bu sebeple ikinci şık seçildi. Çanakkale'ye karadan saldırmak üzere hazırlık yapmak amacıyla Boğaz'ın önündeki kuvvetler Mısır'a ve uzak adalara götürüldü. Buralara yeni kuvvetler getirilmeye ve yığılmaya başlandı.
Türk tarafında ise yakın bir gelecekte karadan bir saldırı yapılacağı öngörüldüğünden Boğaz'ın savunulması yeni baştan düzenlendi.
Çanakkale Boğazı'nı savunmak üzere müstakil bir ordu kurularak buna 5. Ordu ismi verildi ve 25 Mart'ta bu ordunun komutanlığına Alman Askeri Heyeti Başkanı olarak Türkiye'de bulunan General Liman von Sanders (Liman Paşa) getirildi.
Liman von Sanders, 26 Mart'ta Gelibolu'ya gelerek komutayı ele aldı ve ilk iş olarak o zamanki Türk savunma tertibatını değiştirdi. Türk savunma tertibatı çıkarma yapılmaya elverişli sahillerin kuvvetlice tutulması esasına dayanıyordu. Liman savunulması üstlenilen sahiller 150 km. uzunluğunda olduğu ve düşmanın nereye çıkarma yapacağı belli olamayacağından, kuvvetlerin dağınık bulunması yerine belli merkezlerde topluca tutulup sahillerin zayıf gözetleme ve örtme birlikleriyle tutulması ve düşman karaya çıktıktan sonra üzerine sevk edilecek kuvvetlerle gece saldırıları ve süngü hücumlarıyla denize dökülmesi stratejisini benimsedi.
Liman von Sanders'in bu uygulaması o zaman olduğu gibi bugün de çok tartışılmaktadır. Liman Paşa'nın bilerek düşmanın karaya çıkmasına zemin hazırladığı ve böylece Alman menfaatlerine hizmet ettiği söylendi. Ancak Liman'ın bu uygulamasına başta Enver Paşa olmak üzere Çanakkale'de bulunan kolordu ve tümen komutanları karşı çıkmamıştı. Hatta bunun taktik açıdan bir tercih olduğu söylenmişti. Sadece 9. Tümen Komutanı Halil Sami Bey'in bu uygulamanın mahzurlarını belirten bir raporu vardır. Ancak rivayetler ve üstü kapalı suçlamalar savaş sırasında ve sonrasında devam etmiştir. Mesela 27. Alay komutanı Yarbay Şefik Bey Arıburnu Muharebeleri'ni anlattığı raporda bu durumu üstü kapalı ima etmektedir. Bu hususu, yani Liman'ın ve diğer Alman komutanların düşmanın karaya çıkmasını kolaylaştırıcı işler yaptıkları iddiasını en açık olarak Çanakkale'de Kumkale ve Seddülbahir bölgesinde Grup karargâhı kurmay heyetinde bulunmuş olan Bursalı Mehmet Nihat dile getirmektedir. Mehmet Nihat Kumkale'ye yapılan düşman çıkarmasını karşılayan bölüğe, Alman olan tümen komutanı Nicolai tarafından düşmanla karşı karşıya gelmemek ve çıkarmaya izin vermek emrinin verildiğini yazmaktadır.
25 Nisan'a kadar Çanakkale'deki Türk ordusunun kuvveti, iki tümen Saros ve Bolayır bölgesinde, bir tümen Arıburnu, Kabatepe ve Seddülbahir bölgesinde, iki tümen Anadolu yakasında Kumkale'den Beşigeler’e kadar olan bölgede, bir tümen ordu ihtiyatı olarak Eceabat bölgesinde olmak üzere altı tümen ve diğer bazı kuvvetler de katıldığında 75 bin kişilik bir kuvvete ulaşıyordu. Bu kuvvetin savunacağı sahil uzunluğu ise 150 km kadardı.
Düşmanın planı ise şöyleydi:
Müttefik ordu komutanı İngiliz Generali Hamilton'du. İngilizler 4 piyade ve 1 deniz tümeni, Fransızlar da kuvvetli bir tümen ayırmışlardı ki tamamının kuvveti 80 bin asker ve 178 toptu. Bundan başka Hint tümeni de arkadan geliyordu. Her durumda ilk çıkarma için 70.000 insan el altındaydı. Donanma, savaş ve nakliye gemileriyle bir uçak gemisi ile uçak filosu da ihtiva ediyordu. Bu kuvvet o tarihe kadar görülen kara, deniz ve hava kuvvetlerinin bir arada hareket ettiği en büyük amfibi harekâtı gerçekleştirecekti.
Etraflıca yapılan keşifler sonucu asıl kuvvetlerin Seddülbahir bölgesine çıkartılıp buradan ilerlemesi ve Boğaz’ı koruyan merkez istihkâmlarının ele geçirilmesi hedeflenmişti. Bu hareketin Kabatepe'ye bir İngiliz Kolordusu çıkartarak kuvvetli bir şekilde, Kumkale'ye de bir Fransız birliği çıkartarak daha zayıf bir şekilde gizlenmesi ve korunması kararlaştırılmıştı.
Filo bu kez sadece çıkarma çalışmalarını ve karaya çıkacak birliklerin harekâtını korumayı üstlenecek, ancak istihkâmların kara harekâtıyla düşürülmesinden sonra filo Boğaz'a sokulacaktı.
Müttefik ordu başarıdan son derece emindi. Gelibolu önündeki ordu kendini İstanbul'u Müslüman Türklerden kurtaran Haçlı ordusu olarak görüyordu. Bu ordu içinde bulunan İngiliz gazeteci Ashmead Bartlett, "Bu son ve en büyük Haçlı ordusunun Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u almasının ve Haç uğruna savaşıp ölmüş şövalyelerin intikamını alacağını" yazıyordu raporlarında. Hamilton kendini İstanbul'u alan komutan olarak görmekteydi. Türk ordusunu önemsemiyor ve birkaç gün içinde Çanakkale istihkâmlarını ele geçireceklerine kesin gözüyle bakıyordu. Donanmayla beraber kolaylıkla İstanbul'u zapt edeceklerine o kadar emindi ki İstanbul'da geçerli olmak üzere para bile bastırılmıştı.
Türk ordusunun ve askerinin kolaylıkla mağlup edileceğine dair müttefiklere bu hissi veren şey iki sene önce uğranılan Balkan hezimeti olmuştu. Genel kanaat Türk askerinin artık savaş kabiliyetini yitirdiği yönündeydi. Ancak bu onların en büyük yanılgısı olmuş ve karşılarında ölümü hiçe sayarcasına savaşan Türk askerini bulmuşlardır.
İngiliz Bahriye Nazırı Churchill’in dürtüsüyle Çanakkale Boğazını geçerek Marmara’ya girmeyi ve oradan da İstanbul’a gelerek işgal etmeyi hayal eden müttefikler, 18 Mart 1915’de ki deniz savaşında Türk topçusunun ve mayınlarının önünde büyük hüsrana uğrayarak geri çekilmek zorunda kaldıklarında, stratejik olarak büyük hata yaptıklarını anladılar.
Müttefik kuvvetler ikiye ayrılmıştı, Kara Kuvvetleri General Hamilton’a, Deniz Kuvvetleri Amiral De Robeck’e bağlıydı, iki başlı, iki bağımsız kuvvet.
Yapılan plâna göre, Birinci safhada: Gelibolu Yarımadası donanma desteğiyle işgal edilerek Çanakkale Boğazı açılacak, bilahare ikinci safhaya geçilecek ve Marmara’ya girilerek İstanbul ve Boğazı ele geçirilecekti.
Onlar sanıyorlardı ki, güçlü müttefik donanmasının desteğinde, yüzlerce topu, makineli tüfeği, on binlerce insani Gelibolu Yarımadasına yığarak, Balkan bozgunundan, Sarıkamış faciasından ve Süveyş yenilgisinden yeni çıkmış hasta ve yorgun Osmanlı’nın işi tez zamanda bitirilecek ve İstanbul kolayca işgal edilecek.
18 Mart 1915 Deniz Savaşından 38 gün sonra, 25 Nisan sabahı Çanakkale Boğazı kıyıları yeniden top sesleriyle inledi. Kuzeyde Saroz Körfezinden, güneyde Beşige açıklarına kadar 120 km.lik deniz ufku alev ve dumana boğuldu.
Çanakkale bölgesini savunmakla görevli 5. Türk Ordusu, Ordu Komutanı Alman Mareşali Liman Von Sanders komutasında Gelibolu yarımadasında 84 bin kişilik bir kuvvetle aşağıda ki gibi tertiplenmişti.
5. Türk Ordusunun 3. ve 15. olmak üzere iki kolordusu vardı. Ayrıca doğrudan 5. Orduya bağlı, komutanlığını o tarihte 34 yaşında ve yarbay rütbesinde Mustafa Kemal’in yaptığı 19. Tümen, bir süvari tugayı, bir piyade alayı ile dört jandarma taburundan müteşekkil ihtiyat kuvvetleri ile yarımadayı savunmak üzere tertiplenmişti.
Müttefik askerleri değişik milletlerdendi. İngilizlerden başka, Fransızlar, Avusturyalılar, Yeni Zelandalılar, Hintliler vardı. İngiliz askerleri arasında İrlandalısı-İskoçu, Fransızlar arasında Cezayirlisi-Senegallisi, Hintliler arasında Gurkalısı-Skihlisi yan yana idi. Cezayirli Arap’ın fesi, Hintlinin sarığı, Avusturyalının şapkası, Yeni Zelandalının beresi ve askerlerin değişik giysileri ile karmaşık, dilleri, dinleri ayrı 75 bin kişiden oluşturulmuş bir kitle, milletler topluluğu.
General Hamilton’a göre bu kuvvet yetersizdi. O’na göre Çanakkale Boğazını ele geçirmek, müteakiben İstanbul’a uzanmak için en azında bunun iki misli, yani 150 bin kişilik bir kara kuvvetine ihtiyaç vardı.
Her ne kadar başlangıçta Türk askeri sayısal olarak dokuz bin kişi fazla görünüyor ise de, Müttefikler harp silah, araç, gereç ve cephane bakımından, özellikle de lojistik destek yönünden çok üstün seviyede idiler.
Müttefikler asıl çıkarmayı Seddülbahir ve daha kuzeydeki Arıburnu bölgesine plânlamışlardı. Saroz Körfezi ve Anadolu yakasındaki Kumkale ve Beşige sahillerine ise sahte gösteri taarruzu şeklinde çıkarma yapacaklardı.
5. Ordu Komutanı Mareşal Sanders asıl çıkarmayı Saroz Körfezine bekliyordu. O nedenle kuvvet çoğunluğunu kuzeyde ve iç bölgede tutan bir savunma anlayışı ile birlikleri tertipledi. Mareşal Sanders, asıl hatayı ise birliklerin genel taktik tertiplenmesinde yaptı. Çıkarmanın yapılacağı kıyıları zayıf tutup, asıl kuvveti iç bölgelerde tertipledi. Bu savunma tertibine 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa ve ihtiyat Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal karşı çıktılar. Asıl savunmanın kuvvet çoğunluğu ile kıyılardan itibaren yapılmasının daha uygun olacağı görüşünde idiler.
Asıl çıkarmalar 25 Nisan sabahı tüm hızı ve şiddetiyle Seddülbahir ve Arıburnu kıyılarına başladığında, Esat Paşa ve Mustafa Kemal Ordu Komutanından habersiz, kendi insiyatiflerini kullanarak birlikleri çıkarmanın yapıldığı sahillere kaydırdılar. Böylece düşmanın kıyıda tutunmalarına mani oldular. İlk üç gün her iki tarafta çok ağır kayıplar verdiler. Ne var ki, müttefikler istedikleri başarıyı elde edemediler. Çıkarma yaptıkları sahillerde 15 km. genişliğinde ve 3-4 km. derinliğinde daracık bir alanı işgal etmekle yetindiler.
Başlangıçta Seddülbahir ve Arıburnunda oldukça dar bir sahil şeridinde tutunmak zorunda kalan düşman, manevra alanını genişletmek maksadıyla ileri harekâta girişti. Bu kapsamda, 28 Nisan – 6 Haziran tarihleri arasında Seddülbahir Cephesinde Birinci, İkinci ve Üçüncü Kirte savaşları cereyan etti. Bu savaşlarda da taraflar çok kayıplar verdi. Türk ordusunun inatçı savunması karşısında düşman istediğini elde edemedi ve kesin sonuçlu bir başarı sağlayamadı.
Bu tarihten sonra cephelerde genel bir durgunluk ve sessizlik hâkim oldu. Bölgede artık hareket savaşı sona ermiş, siper savaşları başlamıştı. Bu durum savaşın birinci raundunun sona ermesi gibiydi. Bu arada taraflar kayıplarının telafi etmeye, bütünleme yapamaya ve yaralarını sarmaya çalıştılar.
Çok geçmeden Ağustos başlarında savaşın ikinci raundu başladı. Conkbayırı ve Kocaçimeni ele geçirmek isteyen düşman taarruza başladı. 6-7 Ağustos günleri Conkbayırında göz yaşartıcı ve heyecan verici sahneler yaşandı. Conkbayırında yaşananlar, orayı Çanakkale Savaşlarının simgesi haline getirdi. Yine bu harekâtla koordineli olarak müttefikler aynı tarihte Arıburnu kuzeyinde nispeten zayıf kuvvetlerle savunulan bölgeye, Suvla (Anafartalar) çıkarması başlattılar.
‘’Anafartalar Savaşı’’ adı altında başlatılan bu savaşın amacı baskın ve süratle Türkleri gafil avlayarak imha etmek ve yarımadayı ele geçirmekti. Ne var ki müttefiklerin bu son bu girişimleri de fiyasko ile sonuçlandı.
Birinci Dünya Savaşı’nda, Mustafa Kemal 1915’te, 19. Tümen Komutanı olarak Çanakkale Savaşı’na katıldı. Gelibolu’da düşman saldırılarını başarı ile durdurdu; “Anafartalar Kahramanı” olarak ün kazandı.
25 Nisan da başlattıkları kara savaşları, dört ay sonra Ağustos ayının sonlarına gelindiğinde, müttefikler çaresizlik içinde Gelibolu Yarımadasının daracık kıyılarına çakılıp kalmışlar, yine büyük bir hüsrana uğramışlar, yine hiçbir şey elde edememişler ve büyük bir çıkmazın içine düşmüşlerdi.
Eylül ve Ekim aylarına gelindiğinde havaların soğuması ile birlikte müttefikler gerek askeri yönden gerekse mevsim koşulları itibariyle sıkışık haldeydiler. Müttefik Kara kuvvetleri Komutanı General Hamilton tüm cephelerde başarısız olduğu gerekçesiyle görevinden alındı. Yerine İngiliz Orgeneral Charles Monro atandı. Yeni başkomutan Monro Gelibolu’ya gelir gelmez cepheyi gezdi ve Londra’ya görüşünü bildirdi.
‘’Gelibolu tahliye edilmeli’’ idi. Bu esnada takvimler 3 Kasım’ı gösteriyordu. İngiliz Yüksek Savunma Konseyi bu görüşe katılmak zorunda kaldı. Nihayet İngiltere’den 7 Aralık tarihinde çekilme emri geldi. Aralığın sonlarına gelindiğinde öncelikle Arıburnu ve Anafartalar Cepheleri tamamen tahliye edildi. Seddülbahir Cephesinde kalan unsurlar da 9 Ocak 1916 tarihinde bu cepheyi terk ettiler. Aynı gün 5. Ordu Komutanı Mareşal Von Sanders Enver Paşa’ya gönderdiği telgrafta şöyle diyordu: ‘’Tanrıya şükür, Gelibolu Yarımadası düşmandan temizlenmiştir.’’
Çanakkale Zaferi, her yıl yurt genelinde coşkuyla kutlanıyor. Tarihimizin en büyük zaferlerinden biri olan Çanakkale Savaşı'nda askerlerimizin şanlı mücadelesi, Anadolu halkına azim, umut, kararlılık aşılayarak İstiklal savaşımız için bir kıvılcım olmasını sağladı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder